‘Ukrayna krizinde şimdilik en çok kazanan Türkiye’
HABERRUS - Rusya’nın Ukrayna’da düzenlediği özel askeri operasyon devam ederken ağır Batılı yaptırımların ardı ardına ilan edilmesi, Rus ekonomisini zora sokarken Rusya’ya bağlı ekonomileri de zorluyor.
Rusya’nın en yüksek tirajlı federal gazetelerinden Moskovski Komsomolets’in baş editörü Mihail Rostovski, Ukrayna’daki çatışmanın orta dereceli kazananını şimdiden belirlediğini Türkiye’nin bu krizden şimdiye kadar en çok yararlanan ülke olduğunu yazdı.
Erdoğan’ın önünde hem siyasi hem de ekonomik olarak çok geniş fırsatlar açıldı
"Ukrayna ihtilafından kazançlı çıkacakların bir kısmı şu anda bile net bir şekilde belli. Bunlar, bir yandan kavganın uzağında kalmak için prensip kararı almış, diğer yandan güçlü baskılara rağmen bu pozisyonda kalmak için yeterli kaynaklara ve güvenlik marjına sahip ülkeler. Bu tür devletlerin en çarpıcı örneği Türkiye” diyen Rus yazar, Erdoğan’ın sözcüsü İbrahim Kalın'ın “Diğer ülkelerin Moskova ile ilgili duygularını ve tutumlarını anlıyoruz. Ancak Rusya ile kanalları açık tutup iletişimi sürdürmemiz gerektiğine inanıyoruz. Herkes Rusya ile köprüleri yakarsa, onlarla kim konuşacak? Türkiye, Rusya ile iletişim kanallarını açık tutmalı ve Moskova'nın güvenlik kaygılarını anlamaya çalışmalıdır” sözleri hatırlatılarak, bu pozisyonu alan Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın önünde hem siyasi hem de ekonomik olarak çok geniş fırsatların açıldığını vurgulayarak yazısına şöyle devam ediyor;
-Ukrayna krizi, Erdoğan için daha önce hayal bile edemediği bir “altın madeni” haline geldi. Türkiye ve Rusya karşılaştırması pek yaygın olmayan ülkelerdir. Çok farklı kültürlerimiz ve çok farklı geleneklerimiz var. Ancak bu alışkanlığa karşı çıkarsanız, kısa sürede netlik kazanacaktır: Siyasi sıkıntılar açısından çok ortak noktamız var. Rusya gibi Türkiye de 20. yüzyılın başında sismik bir siyasi şok yaşadı, imparatorluğun merkezi statüsünü kaybetti ve çeşitli yağmacı yabancı müdahalecilerin kurbanı oldu. Moskova gibi Ankara da 20. ve 21. yüzyılların başında ikinci bir siyasi şok yaşadı, ciddi bir şekilde Batı ile bütünleşmeye çalıştı, ancak cepheden daha fazlasına izin verilmediğini keşfetti. Türkiye 1952'den beri NATO üyesidir. Ancak 1987'de Avrupa Ekonomik Topluluğu'na (o zamanki adıyla AB) üyelik başvurusunda bulunan Ankara, halen olumlu bir yanıt beklemektedir ve yakın gelecekte bir üyelik alması pek olası değildir.
-Aynı derecede ağır yaralanmış bir ulusal gurur duygusuna sahip iki güçlü Avrasya devletimiz var. Ve işte paradoks: Rusya'nın ayaklar altına alınan stratejik itibarını yeniden tesis etme yönündeki mevcut kararlı girişimi, Türkiye'ye de benzer bir şans sağlıyor. Ancak küçük bir fark var. Mevcut “dizlerinden kalkma” aşaması uğruna, Moskova devasa fedakarlıklar yapmak zorundaydı (ve yine de yapmak zorunda kalacak). Ama Ankara'nın hiçbir şeyden ödün vermesine gerek yok. Sadece sabırla beklemesi, herkese gülümsemesi, herkese bilge sözler söylemesi, dünyanın geri kalan güç merkezleri arasında zarafetle manevra yapması ve onların çelişkileri üzerinde daha az zarafetle oynaması gerekiyor.
-Neden bu listenin başına “sabırla bekle”yi koydum? Çünkü uzun vadeli siyasi strateji açısından şu anda Türkiye için en önemli şey bu. Erdoğan, herkesin çok iyi bildiği gibi, büyük jeopolitik hırsları ve büyük bir jeopolitik iştahı olan bir liderdir. Ona özgürlük ve fırsat verin, eski Sovyet Orta Asya cumhuriyetlerine ve hatta Kırım'a ve diğer Rus topraklarına memnuniyetle pençesini koyacaktır. Ancak aynı zamanda, Erdoğan'ın önceki yıllarda inatla öne çıkan ve ilerlemeyen NATO ülkelerinin liderlerinden daha sağduyusu var (bunu eksantrikliği ile bilinen bir politikacı hakkında yazmak garip, ama aslında öyle).
-Türk lider “akıllı kişi, dağı tırmanarak geçmez, akıllı kişi dağı etrafını dolanarak geçer" ilkesine göre hareket ediyor. Şimdi Rusya için çok önemli olan dostluk gösteren Erdoğan, Moskova için "vazgeçilmez bir ortak" olmak için işlerimize mümkün olduğunca derinden girmeyi hedefliyor. Ve sonra her şey mevcut Rus jeopolitik stratejisinin ne kadar başarılı uygulanacağına bağlı. Büyük ya da en azından ılımlı olursa, Türkiye dengeli siyasi çizgisini koruyacaktır.
Ama sanırım Erdoğan'ın kendisi farklı bir senaryo istiyor; bu senaryoda "mağlup olanların vay haline!" diyebileceği, Rusya’ya ültimatom koşullarını dikte etmeye başlayabileceği bir senaryo.
Rusya'nın "anlayışlı ve güvenilir ortakları” ancak bunlar, ve diğer türlüsü ne yazık ki beklenmiyor.