Ramazan - 11

Kişi kendisi için sevdiğini kardeşi için sevmedikçe hakiki mü'min olamaz

Çok basit bir meselede uğradığım haksızlığın, hayatım boyunca "insanlar arasında adaletle hük-metmenin" ne kadar önemli olduğunu, bütün içtimâî marazların, kargaşaların, hatta bugün Türki-ye'de yaşanan anarşi ve kanlı terörün temelinde bu adaletsizliğin yattığını anlamama temel oldu.

Ayet ve hadisler, elbette ki her Müslüman'ın hayatında, takva derecesine göre, bir surette yer eder, yön verir. Kişi bunların bazısının farkındadır, bazısının değil. Farkında olmadıklarını çevresinden, cemiyetten, ihtiyarsız olarak almıştır. Farkında oldukları da "ayettir", "hadistir" diye öğretilenlerdir veya şahsî gayretiyle öğrendikleridir. Elbette bu iki kaynaktan şuurdarâne olan muktesebatın hepsi aynı derecede insan üzerinde müessir değildir. Hayatında bir dönüm noktası, yeni bir başlangıç vesilesi olan veya yaşadığı ciddî, hatta şahsı için önemli bir vakaya mutabık ve vak'a vesilesiyle öğrendikleri daha müessirdir ve hayatı boyu onu unutamaz.

"Bana çokça tesir etmiş ayet ve hadisler neler olabilir?" diye fazla bir zihnî mesâi sarf etmeden aklıma geliverenlerden birkaçını yazıyorum:

İlki, "Müminler kardeştir." ayet-i kerimesidir. Bu hem ilk öğrendiğim olduğu için hem de bunun gereğine hayat boyu, günlük olarak çok ihtiyaç duyduğumuz halde gerçek hayatta yeterince göremediğimiz için olacak. Yaşadığımız hadiseler hep, "Bu ne biçim kardeşlik?" dedirttiği için. Bunu tamamlayan ve İslam'ın derpiş ettiği kardeşliği özetleyen Fahr-i Âlem Aleyhissalatü Vesselam Efendimiz'in şu sözleri var: "Kişi kendisi için sevdiğini kardeşi için sevmedikçe hakiki mü'min olamaz."

AYRIMCILIK, ŞUURLA ORGANİZE EDİLİYOR

Bu mesajı tamamlayan ve aralarında zihnen irtibat kurduğum bir ayet-i kerime ise şudur: Yüce Yaratıcı'mızın, "Allah bununla size gerçek, ne güzel öğüt veriyor..." diyerek övdüğü "emaneti ehline verme ve adaletle hükmetmemiz"le ilgili ayeti de (Nisa 4/58) hep zihnimde canlı tutmuşumdur. Vatanî görevim sırasında çok basit bir meselede uğradığım bir haksızlığın, hayatım boyunca "insanlar arasında adaletle hükmetmenin" ne kadar önemli olduğunu, bütün içtimâî marazların, kargaşaların, hatta bugün Türkiye'de yaşanan anarşi ve kanlı terörün temelinde bu adaletsizliğin yattığını anlamama temel oldu. Batılıların, gelecekle ilgili projelerinde yer alan Batı dışında kalan dünyayı, Batı menfaatlerine uygun hale getirerek Batı'ya entegre etmede en uygun psikolojik ortam emniyet duygusunu kurcalama (manipüle etme)yi tespit ettiklerini ve bu duygunun manipüle edilmesinin bir ayağının da sosyal adalet planında ele alınması (yani ayırımcılıklara dayandırılması), dahası bu dünya devletinin ebed-müddet olması için de (Batı dışındaki tüm) değerlerin yok edilmesi gerektiği" şeklinde planlandığını görünce, Türkiye'mizde -en azından Osmanlıların son zamanlarından beri- yaşanan dinî, mezhebî, ideolojik, siyasî... ayırımcılıkların şuurla organize edildiğini anlamama sebep olmuştur.

Mezkur ayetten hareketle başta kanlı terörün, bütün içtimâî marazlarımızın temelinde ayırımcılıklar yatmaktadır, buna inanmaktayım ve bu düşüncemi çeşitli mahfillerde tekrarla ifade etmişim, yakın çevrem bunu bilir. Telifine 1978'de başlamamla birlikte ilk baskısı 1982'de gerçekleşen 'İslam'a Göre Anarşi: Sebepler, Tedbirler, Çareler' ile 2002'de basılan 'Anarşi'nin Sabahı' kitaplarım öz itibarıyla bu ana fikrin genişletilmiş, dinî delilleriyle izah edilmiş şeklidir. Ve bu ayetin üzerimdeki tesirini daha canlı belirtmek için çokça tekrar ettiğim bir cümlemi burada da tekrar edeceğim: Türkiye'nin Güneydoğu meselesini sadece ekonomik sebeplerle izah edenler tıpkı samanlıkta kaybettiği iğneyi evinin önünde arayan kimse gibidir. Ya gerçekten gâfildir ya da ... Onu siz söyleyin.

Şahsen bugün, değil Türkiye'nin, tüm İslam dünyasının pek çok meselesini, tek başlarına bu iki semâvî iksirin çözeceği inancındayım, yeter ki "Mü'minim!" diyenlerce hakkıyla hayata geçirilmiş olsun.

Bir ayet-i kerimeyi okuduğumda keşif yapmış gibi sevindim

İleriki yaşlarda, okuduğum bir kitapta şu mealdeki ayeti öğrendiğim zaman hayatımda bir keşif yapmış gibi sevindiğimi hatırlarım: "Allah, bir kavimde olanı, o kavim kendi gayretiyle değiştirmedikçe değiştirmez." (Ra'd 13/11)

Bu ayetle, hayır üzere olan bir milletin bozulmasının temelinde insanların kendi iradeleriyle yaptıkları kirli işlerin yattığı bildirildiği gibi, geriliğe, içtimâî marazlara musab bir milletin de o bataklıktan çıkabilmesi için irade ortaya koyarak, kendi kendini düzeltme gayretine girmesinin, bu yolda ciddî fedakârlıklara, yorulmalara katlanmasının şart olduğu ifade edilmektedir.

Musibet ve hayır meselesini açıklamada böyle bir yaklaşım müthiş bir dinamizm kaynağıdır. Çünkü -bu inanca göre- nimete vâris oldu isek devamı ve elimizden çıkmaması için dinin tavsiye ettiği düsturların korunması, nazarımızda önem kazanacaktır. Sözgelimi, "Şükrederseniz mutlaka nimetimizi artırırız, nankörlük ederseniz azabım da şiddetli olur." ayeti (İbrahim 14/7) nimetin devamında şükretmenin önemine vurgu yapıyor. Nimet sağlıktır, evlattır, mal-mülk-paradır, mevki-makamdır, ilimdir vs... Demek ki, her nimet kendi cinsinden şükür bekliyor. Bunlarda gaflete düşmemek gerekiyor.

Prof. Dr. İbrahim Canan


İftar ve sahur sofranızdan komposto eksik olmasın

Bitkisel tedavi uzmanı Ayşet Şarifova, paketlenmiş hazır meyve suları yerine evde taze mevsim mey-velerinden hazırlanacak kompostoların iftar ve sa-hur sofralarından eksik edilmemesini öneriyor. Oruçlu insanın gün boyunca diri ve enerjik kalabil-mesi için sahurda aldığı gıdaların önemli olduğunu vurgulayan Şarifova, güneşte kurutulmuş elma, kayısı, erik, armut vb. yiyeceklerin oruçlu insanı gün boyu dinamik tutacağını söylüyor.

Uzun ve sıcak günlerde tuttuğumuz oruç bedenimizi bir hayli yoruyor. Orucun bir gayesi de aç kalarak nefsin terbiye edilmesi olsa da, ibadetlere ve günlük çalışma hayatına devam edebilmek için iftar ile sahur arasındaki sürede vücudun yeniden enerji toplaması gerekiyor. Gün boyu vücuttan eksilen vitamin ve minerallerin yerine konulması için ağır yağlı, hamur işi gibi tokluk sağlayan ama besleyici olmayan yiyecekler yerine besin değeri yüksek sağlıklı bir beslenme programı uygulanması önem taşıyor. Hastalarına sunduğu doğal önerilerle dikkat çeken Bitkisel tedavi ve biyoenerji uzmanı Dağıstanlı Ayşet Şarifova'nın Ramazan'la ilgili de farklı tavsiyeleri var. Hormonsuz ve taze gıdalarla beslenmeyi önemseyen Şarifova'nın ilk önerisi, paketlenmiş hazır meyve suları yerine evde taze mevsim meyvelerinden hazırlanacak kompostoların tüketilmesi şeklinde. Özellikle sahurda, yemeğe başlamadan yarım saat önce komposto veya su ile midenin hazırlanması gerektiğini belirten Şarifova, kompostonun kan temizleyici özelliği bulunduğunu ifade ediyor. Ayşet Şarifova'nın önerisi elma, kayısı, erik ve böğürtlenden oluşan bir karışım. Şeker hastalarının kompostoya şeker katmaması gerekiyor.

Sahurda yemekten önce doğal vitamin özellikleri olan beyaz lahana, havuç ve kırmızı şekerpancarı suyundan oluşturulan içeceği de kan temizleyici özelliğiyle oruç tutacaklara tavsiye ediyor. Ancak bu da şeker hastaları için uygun değil. Ayşet Şarifova'nın önerilerine göre, sahurda yemek yeme âdeti olanlar bu sıvıları aldıktan sonra önce çorba, ardından tek çeşit hafif bir yemek alabilir. Yağlı ve kızartılmış yemeklerden kaçınılmalı. Yemek aceleye getirilmeden yavaş yavaş ve lokmalar uzun süre çiğnenerek yenmeli. Su ve diğer sıvı içecekler yemek bittikten 2-3 dakika sonraya bırakılmalı. Kahvaltı tercih edilmişse yanında açık çay ya da sütlü kakao içilebilir.

Hızlı yemenin ve yemekten hemen sonra yatmanın vücuda zararlı olduğuna dikkat çeken Ayşet Şarifova, "Bu durumda iç organlar yorulur ve erken yaşlanır. Bu yüzden hem yavaş yemeli hem de uyumadan önce yarım saat beklenmeli. İdeal olan süre bir saattir. Mümkünse yürüyüş yapılmalı ve sonra yatılmalı." diyor. Oruçlu insanın gün boyunca diri ve enerjik kalabilmesi için sahurda aldığı gıdalar önemli. Şarifova, güneşte kurutulmuş elma, kayısı, erik, armut vb. yiyeceklerin gün boyu dinamik tutacağını söylüyor.

İftarda yemekleri birden tüketmeyin

Bitkisel tedavi uzmanı Ayşet Şarifova'nın iftar önerileri ise şöyle: İftarı 1-2 adet hurma ve yarım bardak kefirle açın. Kefir yoksa ayran ya da yoğurt da olabilir. Orucunuzu açtıktan sonra hemen yemeklere geçmek yerine, hem midenin yemeğe hazırlanması hem de dolu mideyle namaz kılma zorluğu yaşamamak için akşam namazını kılmak doğru olur. Yemeğe komposto ve su gibi içeceklerle başlayın. Ardından çorba, salata veya cacık olabilir. Salatanın içinde mutlaka yeşillikler ve salatalık bulunsun. Mideyi zorlamamak için asıl yemeğin tek çeşit olmasına dikkat edin. Kızarmış ve aşırı yağlı yemeklerden kaçının. Su ve çay gibi içecekler yemeğin ortasında değil sofradan kalktıktan en az 5 dakika sonra alınmalı. Kabızlık rahatsızlığını gidermek için haşlanmış kırmızı şekerpancarı, elma ve 5 adet cevizi rendeleyerek karıştırın. Yemekten önce bir miktar tüketin.


Namaz, insanlar arasında eşitliği temin eder

İslam-ibadet sisteminin amaçlarından biri de, insanı ruhen ve bedenen sağlam tutmak, onları rûhî ve bedenî hastalıklara karşı korumaktır. Gurur ve kibir, kendini bulamamış küçük insanlara ait bir boşluk ve rûhî birer hastalıktır.

İnsanın bu tür zaaflara düşmesi her an muhtemeldir. Dolayısıyla onlarla, bir ömür boyu mücadele edilmesi gerekir. Diğer taraftan ihlas, mahviyet ve tevazu ise insan benliğindeki bu boşlukları dolduracak fazilet buudlarıdır. Bütün bu manaları üzerinde taşıyan tek ibadet ise namazdır.

Namaz, insandaki kötü duyguları yok eder, diğeriyle kaynaşmayı engelleyecek maniaları ortadan kaldırır ve onlar arasında gerçek eşitliği tesis eder. İnsanlar, ondan başka hiçbir mahfilde, zenginiyle fakiriyle, amiriyle memuruyla.. bir araya gelemez, birlikte omuz omuza saf tutamaz. Devlet başkanı dahi, sokakta bir sürü korumasıyla dolaştığı ve yanına kimsenin sokulamadığı halde, namaz için camiye geldiği zaman, sade bir insanla aynı safta durma mecburiyetinde kalır. Zira Rabb'in huzurunda siyahi bir köleyle, Kureyş efendisi arasında bir fark olmadığı gibi, sırtında smokin taşıyanla, hırpânî bir hırka taşıyan insan arasında da bir fark yoktur. Fark sadece takvadadır.



Cenab-ı Hakk, bu beş direğin her birinde orucu, orucun kaderini gizlemiştir. Zaten oruç kadir gecesi gibi gizlidir.
Hz. Mevlâna (k.s.)





Ey Rabbim! Ben zayıfım, rızân yolunda benim zaafımı kuvvetlendir. Beni nâsiyemden tutup hayra sevk et. İslâm'ı rızâmın en son noktası kıl. Ey Rabbim, ben zayıfım, beni kuvvetlendir. Ben zelîlim beni azîz kıl. Ben sana muhtacım, beni rızıklandır.



Bakılacak yüze, utanılacak söz söyleme!

Bütün bir dünya hayatını, bizim inancımıza göre ahiret hayatını da birlikte geçirmeye, kederi ve sevinci, varlığı ve yokluğu paylaşmaya söz vermiş ve kelimenin tam anlamıyla bir bütün olmaya karar vermiş çiftlerin, paylaşamadıkları bir şeylerin olduğu dönemlerde ağızlarından çıkan şeyleri iyi bilmeleri gerekmektedir.

"Bakılacak yüze utanılacak söz söyleme" demiş atalarımız. Eşimiz bizim için hem dünyada, hem de ukbada, hem bugün hem de yarın bakılacak yüzlerin başında gelir. İşte o yüze, onun sinesinde yara açacak sözlerden kaçınmalı.



Cevizli Bulgur Pilavı

Malzemeler

1 Adet soğan, 1 Kahve fincanı sıvıyağ, 1 Su bardağı ince bulgur, 1 Çorba kaşığı kuşüzümü, 2 Adet ince doğranmış sivri biber, 1 Çorba kaşığı tereyağı, 1 Tatlı kaşığı tarçın, 1 Su bardağı iri dövülmüş ceviz

Hazırlanışı

1 Adet soğanı rendeleyin. Tencerede 1 kahve fincanı sıvıyağı kızdırın. Soğanları yağda pembeleşinceye kadar kavurun. Üzerine 1 su bardağı suyu dökün. Kaynayınca 1 su bardağı bulguru ilave edin. 1 Çorba kaşığı kuş üzümü ve 2 adet doğranmış yeşil biberi ekleyin. Kısık ateşte pişirin. Bulgur suyunu çekinceye 1 çorba kaşığı tereyağı, 1 su bardağı iri kıyılmış ceviz ve tarçını da tencereye ilave edin. Tüm malzemeleri karıştırın ve sıcak olarak servis yapın.

 

Kaynak: ZAMAN