Ramazan - 27
Sen Kur'an öğretecek iki talebe bulmuşsun daha ne istersin!Haydarpaşa'dan kalkan trenin çok farklı bir yolcusu vardı. Amacı ne Adapazarı'na ne de Ankara'ya gitmekti. Kara trenlerin bu yolcusu, gördüğü baskıların hüznüyle bir kenara çekilip oturmak istemiyordu. İstanbul'dan Arifiye'ye kadar süren yolculuk esnasında yolculara Kur'an öğretmeyi bir fırsat olarak görüyordu. Arifiye'de inip Ankara'dan bir başka trene bilet alıyor ve dönüşte de yolculara Kur'an öğretmek için çabalıyordu. Evet Süleyman Hilmi Tunahan Hazretleri bir Kur'an âşığıydı. Kur'an öğretmenin yasak olduğu 1930'lu yıllarda İstanbul'da amele pazarına gidiyor ve işçilere günlük ne kadar yevmiye istediklerini soruyordu. Günlük 1 liraya çalışan işçilere "Gelin size 3 lira vereyim. Bugün işiniz Kur'an öğrenmek olsun." diyordu. Gayreti çabası kadar malını da Kur'an öğretmeye harcıyordu. Çatalca'da tuttuğu çiftlikte işçileri talebeleri, talebeleri işçileri olmuştu. 1950'lerde, ilerlemiş yaşına ve şeker hastası olmasına rağmen, kış günlerinde bile Kısıklı'daki evinden çıkar, iki tramvay, bir vapur ve yürüyerek Şehzadebaşı Taştekneler'deki derslerine giderdi. Talebeleri, "Efendi Hazretleri, rahatsızlığınız var, herhalde bir miktar istirahat edersiniz." dediklerinde, gülümseyerek: "Yolculukta bazen şoförün lastiği patlar, bizim de lastiğimizi patlattılar, şimdi yapıştırdık. Okutamadığımız zamanları da telâfi için daha çok okutacağız, hizmetimize hız vereceğiz." diyordu. İstanbul'da vaazlar verdi 1888 yılında Bulgaristan'ın Silistre kasabasının Ferhatlar köyünde dünyaya gelir Süleyman Efendi. İlim hayatını İstanbul'da Sahn-ı Seman (Fatih) Medresesi'nde, kendisi gibi kısıtlı imkânlarla ilim tahsil eden birkaç arkadaşıyla birlikte medresenin bodrumunda kalarak sürdürür. 1916 senesinde Bafralı Hamdi Efendi'den birincilik derecesiyle icâzet alan Süleyman Hilmi Efendi, birkaç yıl sonra hukuk fakültesini de üstün bir dereceyle bitirerek kadılık hakkını elde eder. Zâhirî ilimlerdeki vukûfiyetini dünyevî makamlar için değil, tek gâyesi olan talebe hizmetlerinde kullanır. Uzun müddet İstanbul'un Sultanahmet, Süleymâniye, Yeni Câmi, Şehzâdebaşı ve Piyâle Paşa gibi büyük câmilerinde vâaz ederek insanlara İslâm'ı anlattı. Tasavvuf yolunda Selâhüddîn ibni Mevlânâ Sirâcüddîn Efendi'nin sohbetlerine devâm ederek yetişti. Ebu'l-Fârûk Süleyman Hilmi Tunahan (ks) Hazretleri, yakın tarihimizde, zamanının İslâmî ilimlerini tahsil ederek, ilimde en ileri noktaya varmış; müderris, dersiâm, hukukçu, hadîs ve tefsîrde mütehassis bir İslâm âlimi, tasavvufta Nakşibendî silsilesinin 32. halkası Buhâralı Selâhüddîn ibn-i Mevlânâ Sirâcüddîn Hazretleri'nin en büyük halîfesi, vekîli, bu silsilenin 33. ve son halkasıdır. Birkaç talebe yetiştirseniz! İstanbul'da beş yüz yirmi dersiâmın iştirak ettiği bir toplantıda, dava arkadaşlarına ümit vermeye çalışır: "Bizler, elhamdülillah, bu milletin dinî hayatının idâmesi için kâfî geliriz; yeter ki her hocamız birkaç talebe yetiştirsin. Bu talebeler milletin dinî hayatını en az elli sene daha idâme ettirir." Süleyman Hilmi Efendi'nin gayretlerine son darbeyi ilgili makamlara ders verme yetkisi konusunda yazdıkları dilekçelerine gelen cevap indirir. Cevapta Tevhîd-i Tedrisât Kânunu hatırlatılmakta ve sert bir üslûp kullanılmaktadır. Cevabı gören yüzlerce dersiâm korku ve ümitsizlik içinde memleketlerine dönmüş ve onlarcası geçim gailesiyle hiç tecrübeleri olmayan mesleklerle rızk peşine düşmüştür. Bu manzara karşısında Süleyman Hilmi Efendi en azından nazının geçeceği arkadaşlarına birer ikişer talebe yetiştirmeleri konusunda ısrarcı olmuş, lakin onlardan gelen "neme lâzım" cevaplarıyla son destekçilerinden de ümit keserek, "İslâmiyet'le alâkalı hususlarda neme lâzım demek yoktur; bana lâzım, demek vardır." demiş ve hayatının rotasını çizmiştir. NEZAKET SAHİBİYDİ Nezâketi ve edebi insanlara davranışlarında kendisini hemen belli eden, düşmanlarının dahi merhametine, nezaketine hayran kaldığı bir insandır. İstanbul'da takibata maruz kaldığı yıllarda bir Ramazan Kısıklı'daki evini gözetleyen memuru akşam hava kararmaya yüz tutunca yanına giderek çağırır, "Evlâdım biliyorum oruçsun. Yorulmuşsundur gel iftarı beraber yapalım." der ve görevli şahsa evinde iftar yaptırır. Bu şahıs daha sonra sohbetlerine katıldığı ve hep nezaket ve merhamet gördüğü Süleyman Hilmi Efendi'nin muhiplerinden olur. Talip olan herkese Kur'an'ı öğretirdi Bulabildiği talebe veya cemaate bıkmadan, usanmadan ders verirdi. Adede itibar etmezdi. Bir gün Kur'ân öğretmek için gönderdiği bir talebesi, gittiği yerde okutacak kimse bulamamaktan şikâyet etti,"Efendim, sadece iki kişi vardı, onları da bırakıp geldim." deyince çok üzüldü. Ve biraz da celallenerek, "Evladım, nice peygamberler bu âlemden bir tek ümmet elde edemeden gittiler. Sen iki talebe bulmuşsun daha ne istersin!" diyerek, tekrar geldiği yere gönderdi. Kötü söz söyleyenlere aldırmaz işini yapardı Süleyman Efendi Hazretleri, hiç kimsenin dedikodularına ve kötülemelerine aldırış etmeden hak bildiği yolda ilerledi. Bir gün O'na; "Efendim, falancalar sizin aleyhinizde konuşuyorlar." dendi. "Elhamdülillah! Münafık olmaktan kurtulduk. Allah Resûlü başta olmak üzere, İslam büyüklerinin hepsinin aleyhinde konuşulmuştu. Eğer bizim aleyhimizde konuşulmazsa kendimizden şüphe ederdik." diye cevap verdi. Hediyeleşin ki kalpteki kuşkular giderilsinZiyaretleşin, hediyeleşin. Çünkü ziyaret sevgiyi perçinler, hediye de kalpteki (buğz, kin, adavet gibi) kötü duyguları söker atar. Resulullah (sas) hediye kabul eder ve karşılığını da verirdi. Bu nedenle de sıkça hediye gelirdi. O devirde liderlerin, şeflerin birbirlerine hediye göndermeleri de adet idi. Bu sebeple gelenler arasında her çeşidiyle yiyecek, giyecek, çadır, koku küpü, kılıç, deve, at, katır, para da vardı. Resulullah gelen hediyeleri kendi kullandığı gibi, yakınlarına ve diğer ihtiyaç sahibi Müslümanlara taksim eder veya hediye olarak gönderirdi. Hanımlarına yakınlarına, vazifelendirdiklerine, kendisine gelen heyet mensuplarına hediyeler verirdi. Temsilcilerin hediyesine ayrı bir ehemmiyet atfeder, onlardan hiçbir ferdin hediyesiz kalmamasına dikkat ederdi. Peygamber Efendimiz, "Hediyeleşin, zira hediye, kalpteki kuşkuları giderir.'' buyurmaktadır. Ramazan, yabancıların aklına 'Allah'a minnet' duygusunu getiriyorDoğuştan Müslüman olanlarla sonradan Müslüman olanların Ramazan anlayışı farklı. On bir ayın sultanı, Türkiye'deki Müslümanlara daha çok iftarı hatırlatırken, İslamiyet'i yeni kabul etmiş yabancılara Allah'a minnet duygusunu çağrıştırıyor. Rusya'da 40 milyon üyesi olan Facebook benzeri sosyal ağ iletişim sitesi Odnoklassniki'nde Ramazan'a dair yapılan anket, ilginç sonuçlar ortaya koydu. Sitede Rus Natalya Vinogradova (35), Türkiye'deki bir haber kanalının internet sitesinde yer alan anketten esinlenerek, 200 kişilik grup üyelerine "Ramazan deyince onu çağrıştıran, aklınıza ilk gelen kelime nedir?" şeklinde bir soru sordu. Yeni Müslüman olmuş veya İslamiyet'e ilgi duyanlar bu soruya genelde 'Allah'a karşı minnet duygusu' ve 'itaat' cevabını ver-di. Yabancıların Ramazan'ı çağrıştıran diğer duyguları ise şunlar oldu: "Yenilenme, teslimiyet, sükunet, durulma, hafiflik, ihlas, kendini disipline etme, sabır, heyecan, büyük bir sorumluluk, görevini yerine getirme duygusu, sevinç, fayda, irade gücü, kararlılık, kendi acizliğin yanında Allah'ın sonsuz kudret sahibi olduğunu idrak etmek ve Allah'a karşı güven duygusu." Aynı soru, Türkiye'de yayımlanan bir haber kanalının internet sitesindeki ankette de yer aldı. Buradaki sonuçlara göre ise katılımcıların yüzde 46'sı 'iftar' cevabını verdi. Bunu, yüzde 26'yla 'teravih', yüzde 13'le 'uhuvvet' ve yüzde 9'la 'sahur' takip etti. Ramazan deyince mukabeleyi hatırlayanlar yüzde 3 iken, hurmayı çağrıştıranlar yüzde 2, güllacı düşünenler de yüzde 1 oranında. Beş yıl önce Müslüman olan Rus Vinogradova, Türkçe yayımlanan anketi gördükten sonra en yakın arkadaşına sorduğu, "Ramazan neyi çağrıştırıyor?" sorusuna 'güllaç' cevabını almış. İslamiyet'i araştırarak bilinçli şekilde kabul eden Vinogradova, Ramazan'ın kendisine Allah'a karşı güven duygusunu hatırlattığını ifade ediyor. Doğuştan Müslüman olanların ve sonradan İslam diniyle tanışanların 11 Ayın Sultanı'na dair düşüncelerini karşılaştıran Vinogradova, "Daha yeni yeni oruç tutanlar, Ramazan ayında Allah'a minnet duygusunu hatırlarken doğuştan Müslüman olanların ilk olarak aklına iftar gelmesi düşündürücü. Bizim grubun üyelerinin kimi ilk, kimi de ikinci veya üçüncü orucunu tutuyor. Bu yüzden manevi duyguları oldukça yoğun." diye konuştu. FitreFitre niçin verilir? Fitre bir ibadettir. İbadetler ise Allah emrettiği için yapılır. Allah emreder; kulları da bu emri yerine getirirler. Allah'ın emriyle yapılan bu ibadetlerin ferdi ve içtimai pek çok yararı da vardır. Ancak ibadet faydalar için değil, emredildiği için yapılır ki, ibadetten elde edilecek neticeler yok olmasın. Fitre kime verilir? Zekât verilebilecek kimselere fitre de verilir. Burada fitre verenler yakınından başlamak üzere en çok ihtiyaç olan yerleri düşünecek ve fitresiyle toplumsal gelişmeye bir katkıda bulanmayı öne alacaktır. Müslümanlar hayır adına verdikleri zekât ve sadakaların nereye, hangi ellere gittiğine ve ne amaçlarla harcandığına da dikkat etmelidir. Hiç kimse, fitresinin harama müteallik işlerde kullanılmasını istemez, istememelidir. Fitre ne zamana kadar ödenir? Fitrenin ödeme zamanı, fitre verilenin en çok ihtiyaç duyacağı andır. Fitrenin asıl vaktinin bayram günü sabah namazı ile bayram namazı arası olduğu görülmektedir. Ancak günümüzün şartları altında fakirin bayram için o vakitte eline geçen parayla ihtiyacını karşılaması zordur. Bu yüzden en uygunu bayramdan bir-iki gün önce fitreyi ihtiyaç sahibine ulaştırmaktır. |
Gök sofralarının, ruha mahsus sofraların başına tertemiz kişiler oturturlar. İşte oruç, sana, onlarla bir kaptan yemek yedirir. Hz. Mevlâna (k.s.) Allah'ım! Mağfiretine yönelmiş, affını umarak yola koyulmuşum. Lütuf ve keremine güvenerek günahlarımı bağışlamanı istiyorum. Ancak mağfiretini gerektirecek bir şeyim, affını hakkedeceğim bir amelim yoktur. Dolayısıyla sadece senin fazl-u keremine güvenebilirim. O halde, Muhammed ve âline salat eyle ve fazl-u keremini benden esirgeme. Amin. İyi ki geride kalmışım Afyonkarahisar'da üniversite 2. sınıftaydık. Bir hayırsever bizi iftara davet etmişti. 6 kişi okul çıkışında durağa gelip dolmuşu beklemeye koyulduk. İftara 15 dakika kala dolmuş geldi. Arkadaşlar bindi; ama ben binemedim, çünkü ağzına kadar doluydu. Durakta tek başıma beklerken tanımadığım birisi beni iftara götürdü. Sonra 150 TL harçlık verdi. O para evdeki arkadaşlarımızla bayrama giderken yol paramız olmuştu. SARAY SARMASIMalzemeler 10 ADET MİLFÖY HAMURU, 1 KİLO KUŞBAŞI ET, 4 ADET SİVRİ BİBER, 2 ADET KIRMIZI BİBER, 2 ADET DOMATES, TUZ, KARABİBER, PULBİBER Sosu için 1 YEMEK KAŞIĞI SALÇA, SIVI YAĞ, TUZ-KARABİBER, PULBİBER, Hazırlanışı {flv width="280" height="220"}saray_sarmasi{/flv} |