Suriye'de dehşet dengesi değişiyor mu?
HABERRUS - Suriye’deki dehşet dengesinin altındaki dinamikler değişiyor. Eylüldeki bu yüksek trafik boşuna değil. Süreç kritik bir eşiğe gidiyor.
Gazeteci Fehim Taştekin, Gezete Duvar’daki köşesinde Putin Erdoğan görüşmesi çerçevesinde Suriye’de artan gerilimi ve değişen dengeleri yazdı.
Işte Taştetekin’in o yazısı:
Eylül ayı dört bir tarafta çapraz Suriye trafiğine sahne oldu. Bir şey çıkmasa da çıkmış gibi oldu.
Suriye Devlet Başkanı Beşşar el Esad sürpriz bir ziyaretle Kremlin’de Rusya Federasyonu Başkanı Vladimir Vladimiroviç Putin’le görüştü.
Suriye Dışişleri Bakanı Faysal Mikdad, New York’ta BM Genel Kurulu sırasında Rusya, İran, Mısır, Tunus, Ürdün ve Iraklı mevkidaşlarıyla bir araya geldi.
Suriye Savunma Bakanı Ali Abdullah Eyyüb Amman’ı ziyaret edip iki ülke ilişkilerini normalleştirmeye dönük kapsamlı bir görüşme yaptı. Ardından Suriye Ekonomi ve Dış Ticaret, Su Kaynakları, Tarım ve Toprak Reformu ve Elektrik bakanları Ürdünlü mevkidaşlarıyla bir araya geldi. Bundan hemen önce Lübnanlı üç bakan ve istihbarat şefi Şam’daydı.
İlham Ahmed başkanlığındaki Kuzey ve Doğu Suriye Demokratik Özerk Yönetimi temsilcileri Moskova’nın ardından Washington’da ağırlandı. Bu sırada Türkiye’de üslenmiş Suriye Ulusal Konseyi temsilcileri de ABD’deydi.
Yine eylülde BM Suriye Özel Temsilcisi Geir Pedersen uzun bir aradan sonra anayasa komitesini canlandırmak için Şam’a gitti.
ABD Ulusal Güvenlik Konseyi MENA Koordinatörü Brett McGurk, Cenevre’de Rus temsilcilerle buluştu.
Ve son olarak Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, Suriye dahil geniş bir gündemle Soçi’de Putin’le 2 saat 45 dakika baş başa görüştü. Suriye temalı görüşmeler listesi daha da uzatılabilir. Her bir tarafta belirsizlikle malul politikalarda değişiklikler olacak mı diye bu buluşmaları dikizliyoruz.
Birkaç gündür de Soçi’de yeni bir İdlib mutabakatı çıktı mı diye sahaya bakıyoruz. Erdoğan’ın sözü S-400’ün bazı parçalarının Türkiye’de üretilmesinin yanı sıra uçak motoru ve savaş uçaklarıyla ilgili işbirliğinin geliştirilmesi, müşterek denizaltı ve gemi üretimine yönelik adımlar atılması, Ruslar tarafında Türkiye için karada ve havada iki uzay istasyonu kurulması, Akkuyu nükleer santraline ilaveten iki santral inşasından açtığı düşünülürse Putin’den Suriye’de beklediği anlayışı görmesi muhtemeldir. Özellikle baş döndürücü öneriler sayesinde İdlib’deki ev ödevini biraz daha öteleyebilir. Ama bu, Rusya’nın kendini tamamen tutacağı ya da Suriye ordusunu frenleyeceği anlamına gelmez. Zirve sonrası sahaya bakıldığında mevcut oyunun karşılıklı olarak aynen sürdürüldüğü görülüyor.
Muhalif kaynakların iddiasına göre TSK ve sahadaki müttefik milis güçlerine Suriye ordusuna misliyle karşılık verilmesi talimatı gitti. Ardından birkaç yerde Suriye ordusuna ait mevziler vuruldu. Fırat’ın doğusunda ve batısında Kürtlerin bulunduğu bölgelere saldırılarda zaten kesinti yok. İdlib’de bir aydır görülen yüksek gerilim Putin’in vereceği işarete bağlı olarak M-4’ün el değiştirmesi hedefiyle daha büyük bir tırmanışa dönüşebilir. Şam’ın acelesi var ama Moskova’nın hesapları kontrollü gitmeyi gerektiriyor. New York’ta Joe Biden’la randevu alamayınca ABD ile ilişkilerde gidişatın hayra alamet olmadığını belirtip büyük övgülerle Putin’e giden Erdoğan, 30-31 Ekim’de Roma’daki G-20 zirvesi ve 1-12 Kasım’da Glasgow’da düzenlenecek BM İklim Konferansı’nda ABD başkanı ile görüşme umudunu hayra alamet gelişme olarak niteliyor. Her koşulda Erdoğan’ı ihtiyatla dinleyen Putin de eksen değişimi vaat eden sözlerin değerini görmek için Biden-Erdoğan buluşmasını bekleyecektir. Hem Rusya hem ABD Erdoğan’ın iki gücü birbirine karşı kullanma siyasetinin bilincinde. Suriye bağlamında Erdoğan, ABD’nin Kürtlerle ortaklığına ne kadar kızarsa kızsın Fırat’ın batısında NATO müttefiklerinin ‘destekleyici’ pozisyonunu önemsiyor. Washington, BM’nin terör örgütleri listesindeki örgütlerin elinde olmasına rağmen İdlib’deki statükoyu ve Türk askeri varlığını Şam ve müttefikleri üzerindeki baskıyı sürdürmek için bir kart olarak görüyor. Farklı değerlendirmelere rağmen bu bakış açısı politik tercih olarak hâlâ geçerli. Ancak Erdoğan’ı geren yeni bir durum var: Erdoğan 2016’dan beri Putin’le mutabakatlar sayesinde Suriye dosyasının ‘eş başkanı’ gibi hareket ediyor. Hazirandaki Putin-Biden zirvesini takiben ABD ile Rusya arasında Suriye pazarlıkları ivme kazandı ve Erdoğan’ın huzuru kaçtı. Putin Kürtler bağlamında Türk-Amerikan çelişkisini; Erdoğan da bölgedeki Rus-Amerikan rekabetini kendi çıkarları için kullanageldi. Erdoğan’ın Biden yönetimi yerine bir memurunu hedef alması bir yansıtma siyaseti. Bu öfke kendi rolünü düşüren mevcut denklemin bozulmasından kaynaklanıyor.
Soçi’de Erdoğan, Moskova ile gerilimli işbirliğine rağmen Suriye meselesinin Türk-Rus kazanında pişmesinden yana olduğunu gösteren bir laf etti. Birincisi Suriye barışının Türkiye ile Rusya arasındaki ilişkilere bağlı olduğunu vurguladı. Çelişkiler barındıran ilişkileri farklı kompartımanlarda tutma eğilimine rağmen durumun tersine dönmemesi için Suriye’yi genel ilişkilere bağlıyor.
İkincisi ABD’ye Suriye’den çekilmesi çağrısı yaptı. Aslında bunu, “ABD, Kürtlere destek veren rolünden çekilsin ama NATO müttefiki olarak Türk ordusunun sahada Suriye, Rusya ve İran’a karşı pozisyonunu desteklesin” diye tevil etmek gerekiyor. Herkes Türkiye’nin Rusya ya da Suriye ordularıyla karşı karşıya kaldığında Erdoğan’ın NATO’nun kapısını çalacağını biliyor.
2015’te Rus uçağını düşürdüklerinde yaptıkları da buydu. 2014’ten itibaren Erdoğan defalarca Amerikan başkanlarına YPG-SDG’yi bırakın Türk ordusu ve Özgür Suriye Ordusu ile birlikte Suriye’nin işini bitirelim minvalinde tekliflerde bulundu. Bu teklifi Biden başkan olduğunda da yineledi. Her seferinde karşılıksız kaldığı için Ruslarla çetrefilli bir ortaklığa girdi. Bu ortaklığın yönünü tayin edecek olan ABD’nin Ruslarla pazarlıklarından çıkacak sonuçtur. Ve iki taraf da ABD’nin çekilme stratejisinin Suriye’yi kapsayıp kapsamayacağını merakla bekliyor.
Amerikan Merkez Kuvvetler Komutanı General Kenneth McKenzie geçen ay Rojava’ya giderek Afganistan senaryosunun Suriye’de tekrarlanmayacağına dair mesajlar verdi. İlham Ahmed de ABD Dışişleri yetkililerinden benzer sözler duydu. Tabii Kürtler siyasi çözüme ulaşıncaya kadar Amerikan güçlerinin bölgede kalmasını isterken Şam’la müzakereler için Biden yönetiminden destek istiyor. Bunu İlham Ahmed 10 gün süren temasların ardından net olarak dile getirdi: “Suriye hükümetiyle doğrudan görüşmeler istiyoruz. Ortaklarımızdan Suriye hükümetiyle bir çözüm bulmamızda olumlu bir rol oynamalarını istiyoruz.”
Ahmed’in açıklamalarına bakılırsa ABD’den iki şey daha istendi: “Özerk yönetime Sezar Yasası yaptırımlarından muafiyet verilmesi”, “BM destekli barış sürecinde Kürtlerin temsil edilmesi için Rusya’nın sıkıştırılması.”
Beyaz Saray, Dışişleri ve Pentagon’dan yetkililerle görüşen Suriye Ulusal Konseyi'nin (SUK) başkanı Salim Meslet’in açıklamalarına bakılırsa onlar da ABD’den muhalif güçlerin arz ettiği avantajı kullanmasını, sadece SDG değil diğer muhalif güçlere destek vermesini ve Suriye’ye karşı Sezar Yasası yaptırımlarının sürdürülmesini istedi. Amerikalıların mesajları her iki taraf açısından da olumlu noktalar içeriyor. SUK temsilcilerinin ağırlanması Türkiye’yi yatıştırmaya yönelik bir jest olarak da görülebilir.
Fiiliyatta Kürtlerin yalnız bırakılmaması yönündeki taahhüt Kongre’ye sunulan 2022 bütçesindeki SDG payında görüldüğü üzere sürerken öteki muhalif güçlerle ilgili destek tablosu belirsizliğini koruyor. Bunun nedeni Türkiye destekli grupların arz ettiği kullanım değerinin düşmesi. Rus-Amerikan pazarlığının yol aldığı noktalara bakıldığında ABD’nin 2012’nin koşullarına dönme niyetinin olmadığı görülüyor. Sadece mevcut dengeden maksimum sonuç elde etmenin derdindeler.
Arap ülkelerinin Şam’la temaslarını hızlandırması da Biden yönetiminin yaklaşımından bağımsız ele alınamaz. Özellikle Ürdün’ün Şam’la ilişkileri hızlı normalleştirme adımları Amerikan esnekliği ya da Amerikan yeşil ışığına bağlı. Yine Ürdün’den Suriye hatlarını kullanarak Lübnan’a elektrik gönderilmesi veya Mısır doğalgazının Ürdün-Suriye bağlantılı Arap Boru Hattı ile taşınması ABD’nin yaptırımlardan muafiyet sözü vermesine bağlı gelişmeler. Sonuçta Dünya Bankası bu hatların yenilenmesi için kredi açacak. ABD’nin onayı olmadan bu süreç bir milim yol alamaz. Beri taraftan da Mısır Suriye’nin Arap Birliği’ne dönüşünün önündeki takozları kaldırmaya çalışıyor. Dışişleri Bakanı Sami Şükri, 26 Eylül’de New York’taki buluşmaya dair açıklamasında, Suriye'nin krizden çıkışı, egemenliğini yeniden kazanması ve Arap dünyasına geri dönmesi için Mısır’ın nasıl katkıda bulunacağını keşfetmek için Suriye heyetiyle görüştüğünü söyledi.
Bu temaslar olurken Şark’ul Evsat gazetesi Ürdün’ün pişirdiği bir yol haritasından bahsetti. Gazeteye göre Rusya'nın Suriye’deki meşru çıkarlarını tanıyan belge, Suriye yönetiminin davranışlarını kademeli olarak değiştirmesi ve Suriye'deki tüm yabancı güçlerin çekilmesine yönelik adımlar öneriyor.
Ürdün Kralı Abdullah bazı Arap liderleriyle ele aldığı bu belgeyi temmuzda Beyaz Saray’da Biden’la, ağustosta da Putin’le değerlendirdi. Belge Mısır, Ürdün ve Irak liderleri arasındaki Bağdat zirvesinde de ele alındı. Belge ABD-İsrail-Suud üçlüsünün ortak kaygısı olan İran’ın artan etkisine odaklanıyor. İran’ın Suriye’deki pozisyonu Tahran ile Riyad arasında Bağdat’ın arabuluculuğunda yürütülen görüşmelerin de konusu. Belgede mültecilerin geri dönüşünü kolaylaştıracak, ülkenin yeniden inşasına izin verecek ve diplomatik ilişkilerin önünü açacak siyasi ve mali teşvikler karşılığında Şam’dan kademeli tutum değişikliği bekleniyor. Suriyeli olmayan tüm unsurların temas hatlarından çekilmesi, ardından Amerikalılar dahil tüm yabancı güçlerin ülkeden çıkması, Suriye-Ürdün-Irak sınırındaki Tenef Üssü'nün dağıtılması, Suriye güvenlik güçleri ile komşu ülkeler arasında sınır güvenliği için koordinasyon kanalları açılması bulunuyor. Bu tür bir yol haritası için Rusya’nın oynayacağı kritik rol teslim ediliyor. Bu minvalde Rus-Amerikan uzlaşısı hayati görülüyor.
SUK Başkanı Meslet bu gelişmeleri Esad yönetiminin ödüllendirilmesi olarak nitelerken Amerikan yönetiminin Şam’la ilişkilerin normalleştirilmeyeceği güvencesini verdiğini aktarıyor. Bu konudaki tutum değişikliği de Suriye’de istedikleri sonuçları görmelerine bağlı. Rusya’nın rolünü kabul ederek İran’ın geriletilmesi ve İsrail’in güvenliğinin temin edilmesi hedeflenen sonuç. BM’nin yol haritasına göre siyasi çözüm de dillendirilen hedef ama ilk ikisi kırılma noktası olacaktır. Anayasa komitesi 18 Ekim’de Cenevre’de toplanacak ama kimse umutlu değil.
Suriye’deki dehşet dengesinin altındaki dinamikler değişiyor. Eylüldeki bu yüksek trafik boşuna değil. Süreç kritik bir eşiğe gidiyor. O eşikte Erdoğan’ın Putin’den umduğu garantiler de anlamını yitirebilir.
Fehim Taştekin Kimdir?
İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nden mezun oldu. Gazeteciliğe 1994’te muhabir olarak başladı. Yeni Şafak, Son Çağrı, Yeni Ufuk, Tercüman, Radikal ve Hürriyet gazetelerinde çalıştı. Bir dönem Ajans Kafkas’ın kurucu editörü olarak Kafkasya üzerine çalışmalar yürüttü. Kapatılıncaya dek İMC TV’de dış politika programları yaptı. Gazete Duvar ve Al Monitor’da köşe yazılarına devam ediyor. “Suriye: Yıkıl Git, Diren Kal”, “Rojava: Kürtlerin Zamanı” ve “Karanlık Çöktüğünde” adlı kitaplara imza attı.