ABD ve NATO'nun Afganistan'dan çekilmesi komşu ülkelere ne getirecek?
HABERRUS - Rusya Bilimler Akademisi Doğu Bilimleri Enstitüsü yöneticisi ve aynı zamanda Moskova Devlet Üniversitesi Dünya Siyaseti Fakültesi ile Moskova merkezli Stratejik ve Siyasi Çalışmalar Merkezi’nin başkanlıklarını yürüten Dr. Vitaly Naumkin, Şarku'l Avsat'ta ABD ve NATO kuvvetlerinin Afganistan'dan çekilmesi ve Rusya'nın bölgede taraflarla yürüttüğü faaliyetleri değerlendirdi.
Başkan Biden'ın 14 Nisan'da açıkladığı tüm ABD kuvvetlerini 11 Eylül 2021'e kadar Afganistan'dan çekme kararı ve ardından ABD'nin müttefiklerinden gelen benzer NATO kuvvetlerini geri çekme kararı, yalnızca Amerikalı ve Avrupalı analistler tarafından değil, Rus analistlerin de tartışma konusu oldu. Rus uzmanlar, eğer bu gerçekten gerçekleşirse (Biden'ın askerlerin geri çekilmesi için son tarih açıklayan üçüncü ABD başkanı olduğunu unutmayalım), bu olayın geniş Avrasya bölgesi, büyük Ortadoğu ve Güney Asya'daki statüko üzerinde ciddi bir etkisi olacağı konusunda hemfikirler.
Bir yandan, Amerikalıların Afganistan'daki 10 yıllık askeri operasyonlarının başarısızlığını fiilen kabul etmelerinin (hayatlarını kurtarmak için onlarla birlikte çalışan Afganları tahliye etme çağrısı yapacak kadar) ve genel olarak, Rusya ve müttefiklerinin sınırlarına tehlikeli derecede yakın bir bölgeden ABD ve NATO güçlerinin çekilmesinin Moskova'ya bir faydasının olmaması mümkün değil.
Amerikalılar kendilerini bir "zugzwang" veya satranç oyunundaki "zorunlu hamle" durumu içinde buldular, yani kalmanın kötü ama ayrılmanın ondan daha iyi bir seçenek olmadığı bir durumda.
Öte yandan, ilk olarak, ABD, Afganistan'dan ayrıldıktan sonra özgür kalacak kaynaklarını kullanarak Çin ve Rusya'yı çevrelemek için daha fazla gücü seferber edebilecek.
İkincisi, geri çekilmesi Afganistan'daki terör faaliyetlerinde hızlı bir artışa, hatta orada anarşiye yol açabilir ve bu da genel olarak Moskova ve Ortadoğu için doğrudan bir tehdit oluşturabilir.
Bazı Rus uzmanlar, Kabil'deki mevcut hükümetin devrilme ve Taliban'ın iktidara geri dönme olasılığının bulunduğuna inanıyorlar.
Her halükarda el Kaide ve IŞİD'in bu ülkedeki konumlarını güçlendirmelerine hazırlıklı olmanın gerekli olduğu konusunda uyarıyorlar.
Bu iki örgütün Afganistan'da yeniden güçlenmeleri onlarla savaşmayı herkes için daha zor hale getirecek. Yeni Amerikan Güvenlik Merkezi'nden (CNAS) Lisa Curtis'in bu geri çekilmenin sivil toplum alanındaki başarıları geçersiz kılma tehlikesi ile dolu olduğu tahminine katılmamak mümkün değil. Dahası, gelişen durum göz önüne alındığında, Taliban'ın siyasi uzlaşma arayışına girmesi veya şiddet seviyesini düşürmesi olası değil.
Bu arada, Taliban, ABD güçlerinin çekileceği duyurusuna denk gelen Nisan ayı sonunda yapılması planlanan barış görüşmelerine katılımını iptal ettiğine dair bir açıklama yaptı.
Aynı merkezden Vance Serchuck'a gelince, Eylül ayına kadar ABD'nin koşulsuz geri çekilişinin Afganistan'daki savaşı veya geniş ölçüde teröre karşı savaşı sona erdirmeyeceğinden emin olduğunu ifade etti.
Moskova, Afganistan içi müzakereler için bir platform sağlamak dahil olmak üzere Afganistan'daki durumu çözmeye yönelik uluslararası barışı koruma çabalarına aktif olarak katılmaya devam edecek.
Rusya, Taliban hareketini radikal bir örgüt olarak sınıflandırsa da, son zamanlarda Taliban'ın delegasyonları Moskova'yı birden çok kez ziyaret etti.
Moskova aynı zamanda, Afganistan'daki olası değişikliklerin Orta Asya ülkeleri ve Arap dünyası üzerindeki olumsuz sonuçlarından giderek daha fazla endişe duyuyor.
Daha radikal ve savaşmaya hazır Taliban birliklerinin Özbekistan İslami Hareketi savaşçıları ve Ortadoğu, Afrika ve hatta Güneydoğu Asya'da IŞİD tarafından seferber edilen yabancı paralı askerlerle birleşmelerine muhtemel bir senaryo gözüyle bakılıyor.
IŞİD'in Afgan kanadına gelince, IŞİD'ın Horasan kolu lehine ülke sınırları dışında ve Orta Asya'da savaşabilecek ve saldırılar gerçekleştirebilecek yedek kuvvetler oluşturulması olası.
Pakistan kaynaklarından alınan bilgilere göre (belki de Çinliler tarafından ulaştırılmıştır), bu grubun yakında Çin sınırındaki Bedahşan bölgesine geçeceği tahmin ediliyor.
Uygurların katılımı ve radikal Taliban unsurlarına ek olarak Rus Kuzey Kafkasya cumhuriyetleri, Orta Asya, bazı Arap ülkeleri ve Pakistan'dan militanlarla burada fraksiyonların oluşturulduğu zaten biliniyor.
Bazı Rus uzmanlar, bunun Pekin'e baskı yapmakla veya daha genel olarak radikal Afganların dikkatini ülkenin doğu sınırına çekmekle ilgilenen Çin karşıtı güçlerin çıkarına olabileceğine inanıyor. Pakistan ise Çin karşıtı politikalarının bir aracı olmak istemiyor, diğer yandan da Afgan Taliban hareketi içindeki nüfuzunu korumaya çalışıyor.
Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov'un 5-7 Nisan tarihlerinde Hindistan ve Pakistan'a yaptığı ziyarette bu konuların tartışıldığı varsayılabilir.
Elbette İslamabad, Yeni Delhi ile ilişkileri normalleştirmeye hazır olduğunu gösteriyor. Ancak uzmanların belirttiği gibi, öncelikli görevlerinden biri Hindistan'ın Afganistan'daki etkisini azaltmak.
İslamabad, Hint temsilcilerin 18 Mart'ta Moskova'da Afganistan'la ilgili genişletilmiş üçlü görüşmelerin dışında bırakılmasını, Pekin'in yardımı ve Rusya'nın desteğiyle (Pakistanlılara göre) gerçekleşen diplomatik bir başarı olarak görüyor.
Bu görüşmelerde ayrıca İslamabad ile Moskova arasında Rus silahları alımı için yeni sözleşmeler de imzalandı. Bütün bunlar bir dereceye kadar Moskova'nın Çin-Hindistan-Pakistan üçgenindeki taraflarla ilişkilerde yönettiği dengenin zorluğunu yansıtıyor. Zira Hindistan ve Pakistan'ın son olarak Şanghay İş birliği Örgütü'ne kabul edilmelerine rağmen, aralarında hala keskin gerilim dalgalarına dönüşen ciddi çelişkiler ve ihtilaflar bulunuyor.
Lavrov'un ziyaretinin amacının da bu gerilimleri yatıştırmak olduğu aşikar.
İster Hindistan ister Pakistan olsun bölgedeki tüm medya organlarından gözlemcilerin ziyaretin sonuçlarıyla ilgili değerlendirmeleri oldukça olumluydu. Bununla birlikte, bazı Hindistanlı analistler, Dışişleri Bakanı'nın Pakistan'a yaptığı ziyaret ile Moskova'nın, Yeni Delhi ve Washington arasındaki ilişkilerin aktif gelişimi nedeniyle (iddia edildiğine göre) Hindistan liderliğini rahatsız etmeyi amaçladığıyla ilgili memnuniyetsizliklerini dile getirdiler. Böyle bir amacın, sadece birçok Asya ülkesiyle çeşitlendirilmiş iş birliğine dayalı ilişkiler kurmaya çalışan Moskova'nın niyetlerinin bir parçası olmadığını söylemeye gerek yok.
Kaldı ki Rusya'nın Pakistan ile ilişkileri, boyut olarak Hindistan ile ilişkileriyle kıyaslanamaz. Moskova, dış ortaklarla ilişkilerini hiçbir şekilde "birine karşı" kurmaz, bloklar ve ittifaklar stratejisi modelleri takip etmek yerine karşılıklı yarar ilkesinden hareket etmeye çalışır.
Hindistan "QUAD" (Dörtlü Güvenlik Diyalogu) üyesi olmasına rağmen, ziyaret sırasında ve sonrasında Hindistanlı analistler ülkelerinin Rusya ile "seçkin stratejik ortaklığına" ve iki ülkenin bu ortaklığın kapsamlı ve kimseye yönelik olmayan doğası konusunda mutabık tutumlarına odaklandılar. Bazı Rus analistlere göre, ABD ve NATO kuvvetlerinin Afganistan'dan çekilmesi İslamabad için bir yandan yeni fırsatlar, diğer yandan da yeni tehditler yaratıyor.
Fırsatlarla ilgili olarak, Pakistan'ın bu ülkedeki nüfuzunu önemli ölçüde artırabileceği ve Afganistan'ı stratejik derinliği olarak kullanmaya dayanan eski stratejisini uygulama yolunda bir adım ilerleyebileceği açık.
Pekin ile yakın etkileşimi ve "Bir Kuşak Bir Yol" girişimi çerçevesinde Çin-Pakistan ekonomi koridoru projesinin uygulanmasında aralarındaki iş birliği bağlantısı da İslamabad'ın Afgan iç müzakerelerindeki rolünü pekiştirmesine yardımcı olabilir.
Afganistan'daki durum istikrar kazanırsa, Pakistan ve Çin bu girişimi desteklemek için Afganistan topraklarını kullanabilir.
Afganistan'da çatışma sonrası hükümette (uzlaşma gerçeğe dönüşürse) Taliban'ın daha güçlü olması ihtimali göz önüne alındığında, Pakistanlıların onlarla müzakere etmesi diğerlerinden daha kolay olacak ve bu da Pakistan'ın daha önemli bir bölgesel aktöre dönüşmesi demek.
Bu nedenle Pakistan, Afganlar arasında müzakereleri başlatma ve bu müzakerelerde ilerleme kaydetme çabalarını yoğunlaştırmaları için hem Afganistan İslam Cumhuriyeti hükümeti hem de Taliban üzerinde uygun bir etki yaratmaya ve baskı uygulamaya çalışıyor.
Tehditlere gelince, Rus uzmanların bunları belirlemeleri zor değil; mülteci sayısında artış, faaliyetlerinde artışla birlikte terör örgütlerine yeni bir militan akışı ve uyuşturucu kaçakçılığının hacminde artış.
Keza Pakistan ordusu ve güvenlik güçlerinin, Belucistan Kurtuluş Ordusu ayrılıkçıları, Afganistan'da konuşlanmış ama Pakistan topraklarına düzenli akınlar düzenleyen Jhangvi Ordusu ve Pakistan Talibanı teröristleri ile baş etmekte daha da zorlanacağı tahmin ediliyor.
Peki, ya bu geri dönen militanları cesaretlendirir ve onlar da ayrılıkçılara katılmaya başlarsa ne olacak?
Moskova'ya gelince, sürprizlerle dolu bu aşamada Asya politikasındaki çok yönlü unsurların daha belirgin olması muhtemel. Şarku'l Avsat