'Erdoğan’ın Kabil-Karadeniz hamlesine karşı Putin, İdlib-Fırat kozunu masaya sürdü'
HABERRUS - Erdoğan yönetimindeki Türkiye’nin son aylarda dış politikada Batılı güçler ve Rusya arasındaki gelgitleri, adeta Türkiye’yi bir yol ayrımına getirdi.
Afganistan’dan ABD ve NATO askerlerinin ayrılırken, Türkiye’nin Kabil Havalimanının güvenliğine talip olması, gözleri yeniden Türkiye’nin üzerine çekti.
AhvalNews’ten gazeteci Zülfikar Doğan, köşesinde Erdoğan’ın Kabil-Karadeniz hamlesine karşı Putin, İdlib-Fırat kozunu masaya sürdüğü tespitinde bulunuyor.
Zülfikar Doğan’ın yazısının tamamı şöyle:
Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Tayyip Erdoğan, iç politikadaki sıkışmışlık halinden ve MHP’ye mahkûmiyet açmazından çıkış yolları ararken, dış politikada da Biden ve Putin tarafından sıkıştırılıyor.
AKP il başkanlarıyla geçtiğimiz hafta yaptığı toplantıda seçim hazırlıklarının başlatılması talimatını veren Erdoğan, seçimlerin 2023 yılı Haziran’ında yapılacağını söylese de iki yıl öncesinden tüm parti teşkilatını ‘seçim teyakkuzuna’ geçirmesi, kafasında her an başka bir seçim planının olduğunu ve muhalefeti açığa düşürebilecek hamlelere hazırlandığını akla getiriyor.
Seçim ve siyasi partiler yasası değişiklikleri konusunda sürdürülen hazırlıklarda, ittifak ortağı MHP ile henüz tam bir uzlaşı sağlanabilmiş değil. Şayet bu değişikliklerde anlaşılır ve sonbaharda bunlar yasalaştırılırsa Saadet Partisi lideri Temel Karamollaoğlu’nun da ifade ettiği gibi 2022 Temmuz’undan önce bir erken seçim olasılığı ortadan kalkıyor.
Anayasa ve seçim yasasının, seçim yasasında seçimin normal zamanına bir yıl kala yapılan değişikliklerin ancak bir sonraki seçimde uygulanabileceği hükmü bunu engelliyor. O yüzden Erdoğan ve Bahçeli kendi üstlerine uygun ve iktidarda kalma amaçlarını gerçekleştirebilecekleri bir seçim yasası dizaynına gidip, bunu da 2023 Haziran seçiminde uygulamak istiyorlarsa, söz konusu değişiklikleri 2022 Haziran’ından önce yasalaştırmak zorundalar. Tabii bu siyasi hesapların tutturulabilmesi için de Erdoğan, olası erken ya da zamanında seçim öncesi, ekonomide mutlaka geniş kitlelerin sorunlarını çözecek, tepkilerini hafifletecek bir şeyler yapmak zorunda. Ancak mevcut ekonomik koşullarda, kısa sürede böyle bir ekonomik iyileşmenin sağlanması çok güç, hatta olanaksız. Bu açıdan 12 Temmuz’da açıklanacak işsizlik verileri, 14 Temmuz’da Merkez Bankası’nın alacağı faiz kararı mevcut tablonun gidişatı açısından da işaret olacak.
Diğer yandan dış politikada da işler pek Erdoğan’ın umduğu gibi gitmiyor. Bir yandan ABD Devlet Başkanı Joe Biden’a yakınlaşmak, Trump ile olduğu gibi ‘Alo Joe’ diyebileceği bir ‘kişisel ilişki’ zemini sağlamak için yaptığı hamleler, diğer yanda ise ‘dostum’ dediği Putin ile arayı iyi tutmak, hışmını çekmemek için gösterdiği çabalar arasında dalgalanıyor.
Biden ile 14 Haziran buluşması için 5.5 ay beklemek zorunda kaldı. Ardından S-400 yaptırımlarının genişletilmemesi, en azından dondurulması için Afganistan bataklığında Kabil Havaalanının muhafızlığına talip oldu. NATO’nun uzun bir aradan sonra Karadeniz’de düzenlediği ve Rusya’nın çok sert tepki gösterdiği tatbikatta Türkiye, Rusya’nın hışmını çekme pahasına en yüksek asker sayısıyla yer aldı. Rusya’nın kırmızı çizgisi olan Güney’den kuşatılma planlarında ABD’nin yanında dururken, Ukrayna’ya, Polonya’ya SİHA satışlarıyla öne çıktı.
Buna rağmen Biden yönetimi son açıkladığı İnsan Ticareti ve Çocuk Askerler Raporu’nda Türkiye’yi Suriye ve Libya’da çocuk askerleri bünyesinde bulunduran cihatçı milis gruplarını desteklemekle suçlamaktan geri durmadığı gibi kara listeye koydu. Erdoğan tıpkı Biden’ın Ermeni soykırımı iddialarını resmen tanıdığını ilan etmesi karşısında alttan alan açıklamalarla süreci geçiştirdiği gibi, çocuk asker ithamı karşısında da sadece Dışişleri Bakanlığı’nın yazılı tepkisiyle yetinerek Biden ile arayı iyi tutma tavrını sürdürmeyi tercih etti.
Muhalefetin iktidarın ABD’nin bu suçlamalarına karşı sadece yazılı açıklamayla tepki göstermesini, bir karşı adım atmamasını ve tepkisizliğini eleştiren sert açıklamalarını, ABD ile Kabil görevi müzakerelerinin derhal kesilerek TSK’nın Afganistan’dan çekilmesi çağrılarını duymazlıktan geldi.
Erdoğan’ın, Taliban’ın tehditlerine rağmen biden nezdinde kredi elde edebilmek için Kabil görevine talip olması, Ukrayna ile yakın ilişkileri sürdürmesi, Ukraynalılara pasaportsuz seyahat olanağı sağlanması, Karadeniz tatbikatında NATO misyonunda ön planda yer alması karşısında, Rusya’dan önce uyarı ve hoşnutsuzluk mesajları, ardından da fiili adımlar geldi.
Putin bu girişimlere kızgınlığının ilk mesajını 15 Nisan’dan itibaren Türkiye’ye uçuşları ve seyahatleri kısıtlayarak verdi. 22 Haziran’da uçuş yasağı kalktıktan sonra da bu kez önce Afganistan’daki tüm yabancı askerlerin çekilmesini talep eden Taliban’ı Moskova’ya davet ederek bu talebe destek verdiğini duyurdu. Ardından da Taliban’dan Afganistan’da IŞİD’in faaliyetlerine müsamaha etmeme Özbekistan ve Tacikistan’ın sınırlarının korunması, Afganistan üzerinden olası terör saldırılarının önlenmesi güvencesini aldı.
Eş zamanlı olarak da Suriye üzerinden her an fiiliyata dönüşebilecek İdlib ve Fırat’ın suları konularında uyarı mesajlarını peş peşe Türkiye’ye duyurdu.
Putin’in Suriye Özel Temsilcisi Aleksandr Lavrentyev 9 Temmuz’da Suriye konulu Astana Mutabakatı toplantıları sonrasında düzenlediği basın toplantısında Türk askerlerinin Kuzey Suriye’den çekilmesi İdlib’de cihatçı grupların tasfiyesine yönelik harekât hazırlıkları ve Fırat nehrinden Suriye’ye salınan su miktarının anlaşmalara uygun şekilde sürdürülmesi içerikli uyarı mesajlarını peş peşe sıraladı.
Lavrentyev, “ABD'nin ve bazı batılı ülkelerin birliklerinin Suriye'nin kuzeydoğusundaki ve Türk birliklerinin Suriye'nin kuzeybatısındaki varlığının geçici olduğunu ve yakında durum istikrara kavuştukça tüm bu askeri birliklerin çekileceklerini umuyoruz" dedi.
Suriye’de radikal cihatçı terör tehdidinin henüz sonlanmadığını dile getiren Lavrentyev Batılı ülkelerin Suriye’de ateşkes çağrılarının hükümet güçlerinin terörle mücadelesini kısıtlayacağını ifade ederek, cihatçıların kontrolünde ve Türkiye’nin gözetimindeki, güvenli bölge taahhüdü altındaki İdlib’e Suriye ordusunun olası harekâtının her an başlatılabileceği mesajını şu sözlerle verdi: “Ateşkes, hem hükümet güçlerinin hem de uluslararası toplumun hâlâ daha büyük potansiyele sahip terör örgütleriyle mücadeleye dönük çabalarını kısıtlayabilir. Teröristlerin 'beyaza boyanmasının', 'ılımlı muhalefet', ‘Ilımlı İslamcılar’ adı altında yeniden adlandırılması, kabul edilemez. Başta İdlib olmak üzere, terör örgütlerine karşı mücadelenin, teröristler nihai ve tam olarak yok edilinceye kadar sürdürülmesi gerekiyor. Bu süreçte gevşemeye yer yok”.
Putin’in özel temsilcisinin daha kritik bir uyarısı ise sınır aşan sular mutabakatı çerçevesinde Türkiye ile Irak ve Suriye arasındaki Fırat ve Dicle nehirleri konusunda oldu. Lavrentyev bu konuyu Türkiye ile müzakere ettiklerini, görüşmelerin sürdüğünü ifade ederek, "Türk meslektaşlarımızla yaptığımız görüşmede bu konuyu gündeme getirdik. Durumu kontrol altında tutuyorlar ve bunu Türkiye toprakları da dâhil bölgede gerçekten feci durum yaşanmasıyla açıklıyorlar. Türkiye'den Fırat'a dökülen suyun seviyesinin kriz öncesi değerlerine, yani saniyede 500 metreküpe ulaştığına dair bize güvence verdiler. Eğer öyleyse, elektrik arzının çok yakın bir gelecekte tamamen yeniden başlayacağı anlamına gelir. Öyle olmasını umacağız" dedi.
Lavrenteyev’in bu ifadeleri, Rusya’nın Sınır Aşan Sular Anlaşması’na da müdahil olduğunu, iktidarın da bunu kabullendiğini, Rusya ile Fırat’tan Suriye’ye akıtılacak su için pazarlık masasına oturduğunu gösteriyor.
Diğer deyişle Biden’a yanaşmak için Kabil görevini üstlenmeye istekli olan Erdoğan iktidarı, Putin ile bozuşmamak için de Rusya’nın taraf olmadığı halde Türkiye ile Irak-Suriye arasındaki su anlaşmalarına müdahil olmasına sesini çıkartmıyor. Suriye ordusunun Rusya’nın işaretiyle İdlib’e yönelik olası bir harekâtı başlatmasıyla Türkiye sınırlarına akın edecek milyonlarca yeni mülteci dalgası şantajının da Rusya tarafından masada tutulduğu anlaşılıyor. Ayrıca Rusya, yakında Kuzey Suriye’den Türk askerinin çekilmesi talebini gündeme getireceği uyarısını da dile getiriyor.
Sadece son bir aya sığan bu gelişmeler bile Erdoğan’ın Biden ile Putin arasındaki sıkışmışlığını ve her an bir taraftan gelebilecek hamleyle kurguladığı senaryonun ve kendince oluşturduğu dengelerin alt üst olabileceğini gösteriyor. Kabil’den ya da İdlib’ten gelebilecek şehit haberlerini de bu çerçevede göz ardı etmemek gerekiyor.