Erdoğan Rejimi’nin 15 Temmuz söylemi neden Rusya’da alıcı bulmadı?
HABERRUS - Tarihler 27 Mayıs 2016’yı gösterdiğinde, Türk lider Recep Erdoğan, Rus uçağının düşürülmesinin ardından CNN International’a yaptığı “Özür dilemesi gereken bir taraf varsa biz değiliz. Hava sahamızı ihlal edenler özür dilesin” açıklamasına rağmen Rusya ve Putin’den özür dilediği haberleri Rus ve Dünya basınına bomba gibi düştü.
Kremlin ‘Erdoğan’ın Özrünü’ olayda ölen pilotun ailesine başsağlığı mesajı verdiğini ve "af dilediğini" açıkladı.
Erdoğan'ın, düşürülen Rus uçağının pilotunun ölümü için Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'e gönderdiği 'özür' mektubunun ardından iki ülke arasında yeni bir sayfa açıldı.
24 Kasım'da düşürülen Rus uçağından sonra Erdoğan ile Putin arasındaki ilk yüz yüze görüşme 15 Temmuz hain darbe girişimi sonrası 9 Ağustos’ta yapıldı.
Daha sonraki günlerde Türk basınına yansıyan bilgilere göre Türkiye ile Rusya arasındaki krizi bitiren mektubun Putin'e ulaşma sürecinde Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hulusi Akar, iş adamı Cavit Çağlar, Kazakistan Cumhurbaşkanı Nursultan Nazarbayev ve Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın rol oynadığı ortaya çıktı.
Recep Erdoğan 15 Temmuz darbe girişimi ardından ilk yurtdışı seyahatini de daha kısa bir süre öncesine kadar düşürülen Rus uçağı krizinin yaşandığı Rusya’ya gerçekleştirdi. Asla özür dilemem deyip ardından darbe girişiminden sadece iki hafta önce özür dilediği Rusya'ya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in ayağına St Petersburg’a gitti.
Erdoğan rejiminin ilişkilerini adeta dondurduğu ABD ve Avrupa Birliği’ne karşılık, acemi darbe girişiminin ardından Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın ilk yurt dışı ziyaretini Rusya'ya yapmasının sembolik önemi de vardı.
Bu ziyarette Türkiye’nin S-400 alımı anlaşmasını yapması, yüzünü Batı’dan Rusya’ya çevirmesi anlamına geliyordu.
İki ay önce tamamen donmuş olan iki ülke arasındaki iş birliği adeta tarihinin en iyi dönemini yaşıyor, askeri anlaşmaların yanı sıra stratejik ve ticari anlaşmalarda ardı arkasına geliyordu.
Rusya, Türkiye’ye S-400 satarak, NATO içerisinde yeni bir çatlak oluştururken, aynı zamanda da Mersin Akkuyu’da nükleer satral inşaasına devam ediyor bir yandan da Suriye’deki konumunu güçlendiriyordu.
Erdoğan'ın Rusya'yı ziyaret etme kararı, Putin'in darbe girişimini hızlı bir şekilde kınamasına karşılık bir teşekkür yada Erdoğan’ın darbe girişimine karşı Batı’ya karşı aldığı bir tepki kararı değil hepsinden öte farklı bir anlam taşıyordu.
Önceden iki ülke ilişkileri pragmatik nedenlerle ekonomik bağlılığa dayanıyordu. Türkiye Rusya'dan gelen petrole, nükleer enerji ve diğer teknolojiye ihtiyaç duyuyor, Rusya pazarına erişim sağlıyor ve Rus turistlerle turizimde güzel paralar kazanıyorken Rusya Türkiye enerji koridoruna ulaşıyor Türkiye’ye enerji satıyordu.
Ancak 15 Temmuz darbe girişimi sonrası Rusya Türkiye ilişkilerinde yeni bir sayfa açıldı. S-400 anlaşması Türkiye ile başta ABD olmak üzere NATO üyesi ülkelerle Türkiye’nin arasını açtı.
Erdoğan’ın Rusya’daki Putin görüşmesinde Rus gazını Karadeniz ve Türkiye üzerinden Avrupa'ya ulaştırması planlanan Türk Akımı boru hattı projesinin yeniden başlatılması ve Rusya'nın Türkiye'ki nükleer enerji santrali inşaatı konuları görüşüldü.
Darbe girişimi sonrası acil desteğe ihtiyaç duyan Erdoğan rejimi ve bileşenlere can suyu olarak Rusya koşmuş yetişmiş, bu sayede Erdoğan, kendi rejim diskurunu ülke içinde ikame etme fırsatı bulmuştu.
Rusya bu durumda kazan-kazan politikası ile bir kalemde Türkiye’ye 2,5 milyar dolarlık silah anlaşması yaparak Türkiye’nin belkide hiç bir zaman kullanamayacağı bir silahı ona satmış aynı zamanda da tarihi ortakları ile arasını açmıştı.
Karadenizden geçirilen Türk akım yeni doğalgaz boru hattı, Rusya’nın zaten sorunlu olduğu Ukrayna’yı baypas etmesine imkan sundu. Çok hızlı bir şekilde inşaası tamamlandı ve hizmete açıldı.
Bununla da yetinmeyen Putin, Suriye’de 15 Temmuz sonrası muazzam başarılar elde etmiş ve müttefiki Esed güçlerinin ülkenin büyük bir kısmını yeniden kontrol altına almasına olanak sağlamıştı.
Türkiye, Suriye’de muhalif gruplara sağladığı desteği keserek Rusya’nın Halep müdahalesinin önünü açıp Rusya’nın aktif desteği ile Suriye Ordusunun 15 Aralık’ta Halep’i kontrol altına almasına, Rusya buna karşılık Türkiye’nin Fırat Kalkanı operasyonuna yeşil ışık yaktı.
Tüm bu gelişmeler Rus uçağının düşürülmesinin diyet borcu olarak Putin tarafındna Erdoğan’a dayatıldığı iddiaları Rus basınında her zaman açıkça yer aldı. Erdoğan’ın Rusya’yı Rus uçağını düşürerek ‘sırtından bıçakladığı’ ve bu olayın her hangi bir zaman yeniden tekrarlama olasılığının olduğu çünkü Erdoğan’ın çok pragmatist bir lider olduğu ve onun sözüne güvenilmeyeceği Rus basınında yazıldı.
Rusya, 15 Temmuz sonrası Erdoğan rejiminin kendisine yakınlaşmasını çok doğru okuyarak iyi değerlendirdi ve Putin konjoktürel gelişmeleri kendi ülkesi çıkarına fayda sağlayacak şekilde kullandı.
Erdoğan içeride yapmak istediği değişiklikleri yapıyor ve kendi başkanlık sistemini ikame etmesi için gerekli zamanı ve desteği Batı’lı devletlerin esirgemesine rağmen sessiz kalmalarını da fırsata çevirerek Rusya yakınlaşmasını ve NATO kartını masaya sürerek elde ediyordu.
Erdoğan’ın bukadar güçlü otokratik bir sistemi Türkiye’de ikame etmesinde Batılı güçlerin sessiz kalmasıyla verdiği desteğin yanında pragmatist politikalarıyla Rusya’nın da katkısı hiç şüphesiz yadsınamaz.
Nezaman ki Erdoğan içerde kendi rejimini konsolide etti ve tek adam iktidarını kurdu, dış politikada Rusya karşıtı söylemlerini de güçlendirmeye ve dillendirmeye başladı.
Ne hikmetse tam bu söylemlerin ve eylemlerin başladığı tarihler ile İngltere’nin ‘Brexit’ ile AB’den kesin ve tam olarak ayrıldığı tarihler örtüşüyor.
Başta Suriye’de Erdoğan rejimi Rusya’ya rağmen operasyonlara başladı, ardından Libya’da Rusya’nın karşısında yer aldı. Son olarak Azerbaycan ve Ermenistan savaşında aktif olarak sahaya inmes, zaten Rusya’da ‘Erdoğan’a güvenilmez’ söylemini güçlendirdi. Rus basını Erdoğan’ın Rusya’yı bir kez daha ‘sattığı’ ‘sırtından vurduğu’ söylemi Ukrayna’da yaşanan savaş ve krize Erdoğan rejiminin doğrudan ve dolaylı müdahalesiyle tamamen ayyuka çıkmış oldu.
Son aylarda Orta-Asya ve Afganistan özelinde Erdoğan politikasnın asılında daha önce plalanmış düşünülmüş bir hedef doğrultusunda ilerlediği Erdoğan’ın bu büyük hedef ve plan için ne ekonomik ne de askeri gücünün yeterli oldğu yorumları sıkça yapılır oldu.
Rus uzman ve analistlerin Erdoğan’ın tüm Rusya karşıtı agresif çıkışlarının arkasında büyük bir güç ve destek olmadan olamayacağı kanısındalar. Bu büyük gücün de 15 Temmuz darbe girişimi ile birlikte Erdoğan üzerinde etkili bir güç elede eden İngiltere’den başkası olmadığı iddasındalar.
Son olarak Ukrayna’da gerçekleştirilen NATO tatbikatı çerçevesinde İngiliz savaş gemisi Defender’ın Karadeniz’de Rus karasularına girmesi, Rus sahil güvenliğini provoke etmesi ve İngiltere’nin Rusya’ya karşı saldırgan bir pakt kurduğu ve Türkiye’nin Ukrayna ile birlikte bu planda aktif bir şekilde yer aldığının artık gizlenemeyecek kadar açık olduğu yorumları yapılıyor.
Tüm bu gelişmeler ışığında Rusya, 15 Temmuz darbe girişimi sonrası Erdoğan ile pragmatik çıkarlara dayanan kazan-kazan ilişkisi kurdu.
Rusya bütün gerilimlere ve ulusal çıkar tanımlarındaki çelişkilere rağmen Türkiye ile ilişkilerini özellikle Putin’in Erdoğan üzerinden kurduğu ikili karmaşık ilişkiler ağı üzerinden sürdürmeye çalışıyor.
Erdoğan’ın Batı’dan uzaklaştığı Rusya’ya yaklaştığı dönemde dahi Rusya hiç bir zaman Erdoağan’ın 15 Temmuz söylemini satın almadı. Düşürülen Rus uçağının öldürülen pilotları dahil Karlov suikastında da Erdoğan rejiminin söylemini benimsemedi.
Rusya’nın Türkiye’de yaşanan insan hakları ihlallerine karşı bir hassasiyeti de yok, olması da beklenmiyor zaten ancak, Putin, Erdoğan’ın Türkiye’de yaşan olayları iç politikaya malzeme ve propoganda aracı olark kullandığının farkında olark poltika yürüttü.
Rus basınına yansıyan haberlerde 15 Temmuz 2016’da yaşanan darbe girişiminin Erdoğan’ın kendisi tarafından kendi konumunu güçlendirmek için Erdoğan’ın kendisi taradından uydurulduğu ve planlanarak sahnelendiği iddiaları defalarca yer aldı.